GÜNÜMÜZDEKİ OSMANLI TARİHİ

 GÜNÜMÜZDEKİ OSMANLI            TARİHİ


 Bugünkü seyahat noktamız Gülhane Parkı. Okulumuzla birlikte servislerimize binip buraya gidiyoruz. Gülhane Parkı, İstanbul/Fatih’te bulunmakta olup, rotamızı 1 buçuk saate çıkarmıştır. Yolculuk boyunca vakit geçirmek için çeşitli oyunlar oynadık ve sohbet ettik. Ne kadar eğlenceli olsa da uzun ve yorucu bir yolculuktu. Gülhane Parkı, doğayla, ağaçlarla ve bahçeyle birleşen büyük ve tarihi bir parktır. Parkı, sizi düşüncelere daldırabilecek ve bacaklarınızı ağrıtacak bir yerdir. Ağaçları oldukça büyüktü. Çok uzun bir park ve baştan sona kadar burayı gezdik. Tarihi yapısı gözle görülür derecede mükemmeldi. Bu park, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Topkapı Sarayı’nın bahçesidir. Tanzimat Fermanı burada ilan edilmiştir. Önemli olayların yaşandığı park, tarihin derinliklerini bizlere açmaktadır. Gülhane Parkı’nın müzelerinde farklı noktalara giriş yaparken gördüğümüz bahçe, sanki bu parkta başka bir yere giriş yapıyormuşuz hissi uyandırıyordu. Parktan ayrıldık ve müzeye yürümeye başladık. Gittiğimiz yerde gördüğüm dikili taşların büyüklüğü ve yapısı, dakikalarca bu taşları incelememize sebep oldu. İlk olarak Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne girdik, oldukça etkileyiciydi ve buradaki eserlerin fotoğraflarını ödevlerimiz için fazlaca çektik. Ayrıca bu müze Fatih ilçesinde, fakat eski dönemlerde İbrahim Paşa Sarayı’nda yer almakta. Bu saray, 16. yüzyılda inşa edilmiştir ve Osmanlı dönemi tarzını yansıtmaktadır. Böcekten renk yapılması ve boncuk gibi sergilenmesi ilgimi oldukça çekti. Müzenin içerisinde gördüğümüz saray kapısının büyüklüğü bence hepimizi şaşırtıp büyüledi. Abbasi dönemine dayanan mezar kitabesinin günümüzdeki mezar taşlarına benzediğini fark ettim. Müzede bir sürü dokuma halılar ve el yapımı vazo ve tabaklar vardı. Halıların sergilenmesi şaşırmama sebep oldu. Kuran sayfası gibi açılan yaprakların üstünde iki tane halı ve ortada da bir adet halı bulunmaktaydı. Bu sergileme tarzı hoşuma gitti çünkü etkileyiciydi. Ama kabul etmeliyim ki müzeleri ve parkı gezmek çok yorucuydu. Heykel, halı dışında Osmanlı sultanlarının mücevherleri de bu müzede sergilenmekte. Mücevherlerin taşları çok etkileyici olsa da tahmin edilenden biraz büyüktü. Osmanlı dönemine ait broşlara aşık oldum. Yapısı ve işçiliği broş istememe bile sebep oldu. Müzede etkilendiğim bir sürü eser oldu ve bunlardan biri de 19. yüzyıldan İstanbul’un şehir hayatına örnek verilen bir sergiydi. Osmanlı konaklarında bulunan bir odadan bahsediyordu. Bu sergide bir kadın elinde bir şeyler işliyordu. Üstündeki pembe kıyafeti eski dönemlerden kalmaydı. Serginin içi bir odayı yansıtmaktaydı. Odanın içinde gerekli olan her şey vardı ve yapımının özen ve zaman gerektirdiği çok belliydi. Bir sürü eser gördükten sonra yürüyerek Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi’ne gittik. Kütüphane, Gülhane Parkı’nın girişinde Alay Köşkü’nde yer almaktadır. İsmini Türk edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar’dan almıştır. Bu kütüphane 12 Kasım 2011’de ziyarete açılmıştır. Türk edebiyatını tanıtma, koruma ve araştırma amacıyla yapılmış bir kütüphanedir. Bu kütüphane tam anlamıyla kalbimi fethetti. İçerisinin bu kadar güzel olmasını asla beklemiyordum ama iç mimarisi beni oldukça şaşırttı. Gittiğim en iyi kütüphane çoktan belli oldu. Kütüphanenin içindeki avizeler çok etkileyiciydi ve içeriye hoş bir hava katıyordu. Eski dönemlerden kalan çizimler kütüphanenin gri rengiyle uyum içindeydi. Burada bulduğumuz koltuklara hemen oturduk ve dinlenmeye başladık. Kütüphanede bulunan iki adet daktilo dikkatimi çekti. Daktilo bence şu anda yaygın olarak kullanılmalı. Bilgisayarda bir şeyler yazmaktan daha zor olabilir ama kesinlikle vintage bir havası vardı. Tuşlarına basmak isterdim. Kütüphanede bir süre oturduk ve sonra bir kafeye gidip aç olan arkadaşımızı doyurduk. Kafede yarım saate yakın oturduk ve sohbet ettik. Gezinin sonuna geldiğimizde ise Gülhane Parkı’na dönerek yine uzun bir yol yürüdük. Giriş kısmına geldiğimizde servislerimizi okula dönmek için beklemeye başladık. Yaklaşık 10 dakika sonra servislerimiz geldi ve yine uzun bir yolculuğa adım attık. Okula geri dönerken eskisi gibi oyunlar oynayamadığımızı fark ettim çünkü gerçekten çok yorulmuştuk. Müze, kütüphane ve park arasında oldukça yürümüştük ve başıma güneş geçmişti. Yolu izleyerek ve arkadaşımla sohbet ederek okula gelmeyi başarabildik.


    

                                                     Ebrar Deveci

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇANAKKALE TÜRKÜ MASALI

EDEBİYAT FESTİVALİ

FARKLI BAKIŞ AÇILARI